Günlük yaşantımızda sıklıkla kullandığımız yapıştırıcılar çözücü olarak bazı kimyasal maddeler ya da su içerir. Yapıştırıcı, bir yere sürüldüğünde havayla temas eder ve içindeki çözücü buharlaşır. Bunun sonucunda yapıştırıcı kuruyarak sertleşir ve sürüldüğü yüzeye sıkıca tutunma özelliği kazanır. Yapıştırıcının içinde bulunduğu tüpün ağzı kapalıyken çözücü buharlaşamaz. Böylece yapıştırıcı sıvı halde kalır ve içinde bulunduğu
tüpe yapışmaz.
31 Mayıs 2014 Cumartesi
Neden yumurtanın beyazı pişmeden önce şeffaf, piştikten sonra beyazdır?
Pişirme işlemi, yumurtada bazı değişikliklere yol açar. Bu değişiklikler, yumurtanın yapısındaki proteinlerle ilgilidir. Yumurta çiğken beyaz kısmı saydam ve sıvı haldedir. Bu kısımda suda çözünebilen proteinler bulunur. Proteinler, aminoasit adı verilen daha küçük moleküllerin birbirine bağlanmasıyla oluşmuş moleküllerdir. Pişirme sırasında yumurta ısınmaya başladığında proteinlerin yapısındaki aminoasitler önce birbirinden ayrılır, sonra yeniden bir araya gelir. Ancak bu sırada yeni bir yapı kazanırlar. Bu yeni yapıda aminoasitler birbirlerine hem daha sıkı bağlanmıştır hem de daha yakındır. Aynı zamanda içlerine sumolekülleri hapsolmuştur. Bu durumda pişmiş yumurta mat ve beyaz bir görünüm alır.Ayrıca da katı olur.
Dev Balık Heykelleri Okyanuslardaki Kirliliği Anlatıyor
Bu yaz Brezilya’nın Rio kenti Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’na ev sahipliği yaptı. Bu konferansta, ekonomik ve toplumsal gelişmenin çevreye zarar vermeden nasıl gerçekleştirilebileceği tartışıldı. İşte, fotoğrafta gördüğünüz bu dev balık heykelleri de bu konferansla ilgili. Çünkü, konferansta görüşülen konulardan biri de okyanusların korunmasıydı. Plastik atıklar, okyanuslardaki en önemli kirlilik kaynağı olarak biliniyor. Rio’daki Botafogo sahilinde bulunan bu dev balık heykelleri, okyanuslardaki kirliliğe dikkat çekmek amacıyla yapılmış. Heykellerin her birinin yapımında yüzlerce atık plastik şişe kullanılmış.
Dünyanın En Eski Kibrit Çöpleri
İsrail’deki Hebrew Üniversitesi’nden araştırmacılara göre, Cilalı Taş Devri’nden kalma, kil ve taştan yapılmış bu küçük çubuklar, dünyanın en eski kibrit çöpleri olabilir. Kudüs kentindeki bir müzede 8000 yıllık çubukların üzerinde çeşitli izler bulunuyor. Araştırmacılar, çubukları elektron mikroskobu aracılığıyla incelemişler. İzlerin bir bölümünün sürtünme sonucu oluştuğu anlaşılmış. Araştırmacılar, çubukların üzerindeki bazı koyu renkli izlerinse yanma sonucu oluştuğunu düşünüyorlar.
Dünyanın En Yüksek Oyuncak Kulesi
Brezilya’da plastik yapı oyuncakları kullanılarak yüksekliği tam 31,19 metre olan bir kule yapılmış. 6000 çocuğun katılımıyla dört günde tamamlanan kulenin yapımında bir vinç kullanılmış. Çünkü bir süre sonra yüksekteki parçaların üst üste koyulması güçleşmiş. Bunun için önce yerde 1-2 metre boyunda parçalar hazırlanmış. Sonra hazırlanan parçalar vinçle üst üste yerleştirilmiş. Kulenin planlarınıysa Danimarka’dan bir grup tasarımcı çizmiş.
Güney Okyanusu’nda Yeni Canlı Türleri Keşfedildi!
Okyanusların dibi çok soğuk ve çok karanlıktır. Ama okyanusların tabanında bazı yerlerde sıcak suların açığa çıktığı sıcak su bacaları bulunur. Bu bacaların bulunduğu ortamlar hem sıcak hem de çeşitli kimyasal maddeler bakımından zengindir. İlk bakışta canlıların yaşamını sürdürebilmesi için uygun değilmiş gibi görünen bu ortamlar, bazı hayvan türleri için eşsiz bir yaşam alanı oluşturur. İngiltere’deki bazı üniversitelerle araştırma merkezlerinin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar sonucunda Güney Okyanusu’ndaki sıcak su bacalarının bulunduğu bölgelerde çok sayıda yeni canlı türü keşfedildi. Bunlar arasında yengeç, denizyıldızı, kaya midyesi, denizşakayığı ve ahtapot türleri var. Araştırmacılar Güney Okyanusu’nda 2400 metre derinlikte yürüttükleri bu çalışmalarda uzaktan kumandalı bir sualtı aracı kullandılar. Bu araç sayesinde sıcaklığın 382 dereceye kadar ulaştığı sıcak su bacalarının çevresindeki canlıları görüntülediler. Ayrıca araştırmacılar, diğer okyanusların tabanlarındaki sıcak su bacalarınınm çevresinde yaşayan birçok hayvan türünün Güney Okyanusu’nda görülmediğini ortaya çıkardılar.
Dünyanın En Büyük Ormanı
Dünyanın en büyük ormanı, Kuzey Kutup Bölgesi çevresinde bulunuyor. Rusya, Kanada, İsveç, Finlandiya, Norveç, Kazakistan, Moğolistan ve Japonya’nın bir bölümünü kaplayan bu ormana tayga deniyor. Yeryüzündeki ağaçların % 29’u bu bölgede bulunuyor.
En Son Keşfedilen Ağaç Türü
Wollemi çamı, en son keşfedilen ağaç türü olarak biliniyor. Avustralya’daki Wollemi Ulusal Parkı’nda bir park görevlisi tarafından keşfedilmiş. Her ne kadar adında “çam” geçse de, gerçek bir çam türü değil. Çok eski zamanlarda ortaya çıkmış olan, Arokaryagiller adlı başka bir kozalaklı ağaç ailesine ait. Aslında, Wollemi çamının en ilginç özelliği, 1994 yılına kadar yalnızca fosillerinin biliniyor olması. Doğada çok az sayıda kaldığı ve soyu tükenmek üzere olduğu için keşfedilir keşfedilmez koruma altına alınmış.
Bu Ağacın Gövdesi Çok Kalın
Meksika’nın Oaxaca eyaletinde bulunan bu servi ağacının gövdesinin çevresi 36,2 metre. Çapıysa 11,62 metre olarak ölçülmüş. Bu, dünyanın en geniş gövdeli ağacı. Ağacın yaşının 2000’den fazla olduğu tahmin ediliyor. Uzaktan bakıldığında ağacın gövdesi çok sayıda ince gövdeli ağacın bir araya gelmesiyle oluşmuş gibi görünüyor. Ama uzmanlar ağacın tek bir tohumdan gelişmiş olduğunu belirtiyorlar. Ağaç, kabuğundaki yarıkların ve çatlakların zaman içinde genişlemesiyle bu görünümü almış.
Bu Ağaçlar Çok Hızlı Büyüyor
Dünyanın en hızlı büyüyen ağaç türü Doğu Asya’ya özgü olan prenses ağacı. Bu ağaç çok hızlı büyüyor; yılda yaklaşık 4,5 metre kadar. Ancak prenses ağacı çok uzun ömürlü bir ağaç değil ve yalnızca gençken çok hızlı boy atıyor.
En Kısa Ağaç Türü
Dünyanın en kısa boylu ağaçları, Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki tundrada görülen bir söğüt türüne ait. Cüce söğüt olarak adlandırılan bu ağaçların boyu 5-6 santimetre kadar.
En “Yalnız” Ağaç
Bu fotoğraf uzun yıllar önce çekilmiş. Fotoğraftaki akasya ağacı, bir zamanlar Nijer’de Ténéré Çölü’nde yaşıyordu. O, dünyanın en yalnız ağacıydı. Bu ağaca en yakın ağaçlar 400 kilometre ötedeydi. 1973 yılında, bir kamyonun çarpması sonucu akasya ağacı zarar gördü ve sonra kurudu. Ağacın gövdesi, Nijer’in başkenti Niamey’de bir müzeye taşındı. Ağacın bir zamanlar bulunduğu yerde artık onu simgeleyen bir heykel var.
Dünyanın En Büyük Ağacı
Dünyanın en büyük ağacı, ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Redwood Ulusal Parkı’nda bulunan bir dev sekoya. Bu ağacın boyu 83,8 metre, çapıysa 7,7 metre kadar. Ağacın gövdesinin yaklaşık 1400 ton olduğu hesaplanmış. Ağacın yaşının 2300– 2700 arasında olduğu sanılıyor. Dev sekoyalar, kozalaklarının içindeki tohumlardan gelişiyor.Küçücük bir tohumun böyle büyük bir ağaca dönüşmüş olması sizce de çok ilginç değil mi?
Yılanlar Nasıl Su İçer?
Yakın zamana kadar boa yılanlarının suyu ağızlarındaki küçük bir delikten sanki pipetle çekermiş gibi içtikleri biliniyordu. Ancak yeni bir araştırmanın sonuçları bu hayvanların yalnızca bu şekilde su içmediklerini ortaya koymuş. Öyle ki bu yılanların alt çenelerinde bulunan deri kıvrımları tıpkı bir sünger gibi suyu çekiyormuş. Sonra da bu kıvrımların bulunduğu bölgedeki kas hareketleri sayesinde su mideye aktarılıyormuş.
30 Mayıs 2014 Cuma
Dev Kâğıt Uçak
ABD’deki Pima Havacılık ve Uzay Müzesi’nden mühendisler, 14 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğinde dev bir kâğıt uçak tasarlamışlar. Oluklu mukavvadan yaptıkları bu uçak yaklaşık 360 kilogram olduğundan onu uçurmak için bir helikopter kullanılmış. Uçak önce halatla helikoptere bağlanmış. Helikopter tarafından gökyüzüne çıkarıldıktan sonra da serbest bırakılmış. 10 saniye süresince saatte 160 kilometre hızla havada süzüldükten sonra düşmüş. Dev kâğıt videosunu izlemek için aşağıdaki internet adresini ziyaret edebilirsiniz:
http://greatpaperairplane.org/
http://greatpaperairplane.org/
Dünyanın En Büyük Çiçeği Açtı
Dünyanın hem en kötü kokan hem de en büyük çiçeği Titan arum adlı bitkininki. Doğal yaşam alanı, Sumatra’daki tropikal yağmur ormanları olan bitkinin soyu tükenme tehlikesi altında. Bitki, uzun aralıklarla çiçek açıyor. Bu nedenle her çiçek açışı önemli bir haber olarak dünyaya duyuruluyor. Bitki, farklı ülkelerdeki pek çok botanik bahçesinde özel olarak yetiştiriliyor. Bu bahçelerden biri de İsviçre’deki Basel Üniversitesi’ne ait. Geçtiğimiz günlerde bu bahçede bulunan Titan arum çiçek açtı. Ender çiçek açması, çiçeğinin büyüklüğü ve kokusunun çürümüş et kokusuna benzemesi nedeniyle pek çok insan bu çiçeği görmek için bahçeyi ziyaret ediyor.
Silgi nasıl bir yapıya sahiptir? Kurşunkalemle yazdıklarımızı nasıl silebiliyoruz?
Silgi çoğunlukla yapay kauçuktan yapılır. Ayrıca vinil ya da plastikten yapılan silgiler de vardır. Gelelim silginin kurşunkalemle yazılan bir yazıyı nasıl sildiğine: Kurşunkalemin ucu grafit adı verilen bir maddeden yapılır. Grafit, kurşuni siyah renkte ve gözle görülemeyecek kadar küçük tanecikli bir yapıya sahiptir.Kurşunkalemle kâğıda yazı yazdığımızda bu küçük tanecikler, kâğıdın yüzeyindeki liflere bağlanır. Biz bunu kâğıdın yüzeyindeki bir iz olarak görürüz. Bu izi silmek istediğimizde silgiyi kâğıda sürteriz. Silgi, yüzeydeki kâğıt liflerini yerinden kaldırır. Bu sırada kâğıttaki kurşunkalem izi de silinmiş olur.
Çamur Fışkırtan Yanardağ
Endonezya’daki Sidoarjo kentinde bulunan bir yanardağ, 2006 yılının Mayıs ayından beri sürekli patlıyor. Ama bu yanardağdan kül ya da lav değil, çamur fışkırıyor! Yanardağdan bugüne kadar yaklaşık 144 milyon metreküp çamur fışkırmış. Araştırmacılar, bir bilgisayar modeli tasarlayarak yanardağın daha ne kadar etkin olacağını tahmin etmeye çalışmışlar. Bu modele göre, önümüzdeki 26 yıl boyunca bu şekilde patlamaya devam edeceği sanılıyor. Yanardağ patlaması nedeniyle kentteki birçok bölge boşaltılmış. Ancak yine de bu olayı gözlemlemek amacıyla kente birçok turistin geldiği belirtiliyor
.
.
Papazbalıkları Çiftçilikle Uğraşıyor
Bazı papazbalıkları, yosunların yakınındaki yengeç, karides ve benzeri canlılarla besleniyor. Bu balıkları inceleyen araştırmacılar, papazbalıklarının yosun yetiştirdiklerini ve onların bakımını yaptıklarını gözlemlemişler. Papazbalıkları, önce mercan kayalıklarında bir bölümü temizleyerek buraya yosun taşıyormuş. Sonra da aralarda yetişen başka bitkileri kopararak yosunların daha kolay büyümesini sağlıyormuş. Ayrıca, balıkları ve denizkestanelerini buralardan uzak tutmaya çalışıyorlarmış. Yosunlar büyüyüp geliştiğinde de karides ve yengeç gibi canlılar da buraya geliyormuş.
Yeni Bir Gezegen Doğuyor
Güney Yarımküre’den gözlem yapan araştırmacılar, yeni oluşmakta olan bir gezegen keşfettiklerini düşünüyorlar. Araştırmacılar, geçtiğimiz aylarda Güney Yarımküre’den gözlemlenebilen T Chamaeleontis (ti kameleontis okunur) adlı yıldızın yörüngesinde dolanan bir gaz ve toz kümesinin ortasında küçük bir gökcismi olduğunu fark etmişler. Bu gökcisminin, yeni oluşan bir gezegen olabileceğini düşünüyorlar.
Dünyanın En Hızlı Treni Çin’de
Dünyanın en yüksek hızda yol alan trenleri Çin’de bulunuyor. Geçtiğimiz ay tanıtımı yapılan yeni bir hızlı tren, saatte 350 kilometre hıza erişebiliyor. Bu tren, Çin’de Pekin ve Şangay kentleri arasında hizmet veriyor. Bu trenle, 1318 kilometrelik yolculuk yaklaşık beş saat sürüyor.
Dinozorların Vücut Sıcaklıkları Hesaplandı
Dinozorların sürüngenler gibi soğukkanlı canlılar olduğu düşünülüyordu. Ancak ABD ve Almanya’dan araştırmacılar, en azından büyük otçul dinozorların vücut sıcaklıklarının 36-38°C olduğu sonucuna vardılar. Bunu, diş fosillerindeki mine tabakasını inceleyerek vücut sıcaklıklarını bulmayı sağlayan bir yöntem sayesinde keşfettiler.
En Uzaktaki Dev Karadelik Keşfedildi
Hawaii’deki bir gözlemevinde çalışan gökbilimciler, yeryüzünden çok uzaklarda dev bir karadelik keşfettiler. Araştırmacılar, yeni bulunan karadeliğin çevresinde bir gaz ve toz diski bulunduğunu belirtiyorlar. Bu gökcismi ortalama büyüklükte bir gökadadaki tüm yıldızlardan daha parlak. Araştırmacılar, buradan kaynaklanan ışığın yeryüzüne 12,9 milyar yılda eriştiğini hesaplamışlar. Bu yeni gökcismini gözlemleyerek evrenin oluşumuyla ilgili yeni bilgiler elde edebilecekler.
Bu keşfin yapıldığı Hawaii’deki UKIRT Gözlemevi.
Bu keşfin yapıldığı Hawaii’deki UKIRT Gözlemevi.
20 Mayıs 2014 Salı
Antarktika’da Denizin Altında Dev Yanardağlar Bulundu!
Biliminsanları, Atlas Okyanusu’nun güneyinde, Antarktika’da denizaltında dizi halinde on iki yanardağ bulunduğunu saptamış. Bu yanardağlardan bazılarının yüksekliği binlerce metreymiş. Karadaki bir yanardağ patladığında ya da tepesi çöktüğünde bazen heyelanlara yol açar. Biliminsanları, denizin altında bulunan bu yanardağların da ya da tepeleri çöktüğünde tsunamilere yol açabileceğini düşünüyor. Ancak bu yanardağların bulunduğu bölgede kimse yaşamadığından bir tehlike olmadığını söylüyorlar. Tsunamilerin nasıl oluştuğunu anlamak için, gelecekte bu yanardağların incelenmesi planlanıyor.
19 Mayıs 2014 Pazartesi
Gözyaşı neden tuzludur?
Ter, idrar ve gözyaşı vücut sıvılarımızdan birkaçıdır. Vücut sıvılarının hepsinde çözünmüş olarak bir miktar tuz bulunur. Gözyaşımızda bulunan tuz, gözümüze bulaşan hastalık etkeni mikroorganizmaların yok edilmesini sağlar. Çünkü mikroorganizmaların çoğu tuzun fazla olduğu ortamlarda yaşayamaz.
Tırnaklarımız neden uzar?Tırnaklarımızın ucu neden beyaz renktedir?
Tırnaklarımız sürekli uzar ve kendini yeniler. Bu yenileme, tırnaklarımızın dip kısımlarındaki beyaz bölümde tırnak hücrelerinin çoğalmasıyla olur. Burada yeni hücreler oluştukça eski hücreler tırnağın ucuna doğru itilir. İşte bu şekilde uzar. Tırnaklarımızın uçlarının neden beyaz renkte olduğuna gelince… Tırnaklarımızın altında deri bulunur. Tırnaklarımız yarı saydam olduğundan altındaki derinin pembemsi rengini görürüz. Ancak tırnaklar uzayıp deriyle temasları kaybolduğunda beyaz gibi görünür.
Bazı Diller Yok Oluyor
Tüm dünyada 6000’den fazla dil konuşulduğunu biliyor muydunuz? Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu’nun (UNESCO) eldeki verilere göre 2010 yılında hazırladığı “Tehlikede Olan Dünya Dilleri Atlası” adlı çalışmasına göre, yeryüzünde konuşulan dillerin % 43’ü tükenme tehlikesi altında. Bir dil, onu konuşan ya da çocuklarına öğreten kimse kalmadığında tükenmiş sayılıyor. Dillerin tükenme nedenlerinin başında, İngilizce, İspanyolca ve Çince gibi çok sayıda kişi tarafından konuşulan uluslararası dillerin yaygınlaşması geliyor. Bir dil yok olduğunda, o dille birlikte insanlığın ortak kültürünün bir parçası da yok oluyor.
Hava Durumunu Söyleyen Diş Macunu
Sabahları dişlerinizi fırçalarken, o gün havanın nasıl olacağını da öğrenmek ister misiniz? ABD’deki MIT’den (Massachusetts Enstitüsü) araştırmacılar, bu fikri gerçekleştirmek için ilginç bir diş macunu kutusu tasarlamışlar. Bu diş macunu kutusu küçük bir bilgisayara bağlı. Bilgisayar, İnternet’e bağlanıp o gün havanın nasıl olacağına ilişkin verileri alıyor. Daha sonra diş macununa havanın durumuna göre yeni tatlar eklenmesini sağlıyor. Örneğin, diş macununun tadı biraz fazla naneliyse o gün havanın soğuk olacağını anlıyorsunuz. Nane yerine tarçın tadı geliyorsa anlıyorsunuz ki hava sıcak olacak. Diş macununun üzerinde ince mavi bir çizgi varsa bu da yağmur yağacağı anlamına geliyor.
Yüzüğe Benzeyen Fare Yaptılar
Bugüne
kadar çeşit çeşit bilgisayar faresi gördünüz.
Peki hiç yüzüğe benzeyenini gördünüz
mü? Bir firma, parmağa takılarak kullanılabilecek
bir fare üretmiş. Fare, bilgisayara kablosuz
olarak bağlanıyor. Kullanmak için işaret
parmağına takılıp üzerindeki alanda başparmağın gezdirilmesi
yeterli. Böylece masaya kolunuzu dayamanıza
gerek kalmadan, arkanıza yaslanıp
bilgisayarınızı kontrol edebiliyorsunuz.
Yumurta kaynatılırken kabuğu neden çatlar?
Yumurtayı kaynatmaya başladığımızda, içinde bulunan hava sıcaklığın etkisiyle genleşir yani daha çok yer
kaplar. Genleşen hava yumurta kabuğundaki minik deliklerden dışarı çıkmaya çalışır. Ancak bazen havanın kuvveti yumurta kabuğunu çatlatır. Kaynatacağımız yumurtanın bir ucuna toplu iğneyle minik bir delik açarsak
çatlamasını önleyebiliriz.
kaplar. Genleşen hava yumurta kabuğundaki minik deliklerden dışarı çıkmaya çalışır. Ancak bazen havanın kuvveti yumurta kabuğunu çatlatır. Kaynatacağımız yumurtanın bir ucuna toplu iğneyle minik bir delik açarsak
çatlamasını önleyebiliriz.
Gezgin Kayaçlar!
ABD Kaliforniya’daki Ölüm Vadisi’nde bulunan geniş bir düzlükte çok ilginç kayaçlar var. Bu kayaçlar kendi kendilerine yer değiştiriyor. Bunu yaparken de arkalarında izler bırakıyorlar. Bugüne kadar kimse kayaçları
hareket halindeyken gözlemlemeyi başaramamış. Ama arkalarında bıraktıkları izlerden bazılarının birkaç kilometre yol aldığı anlaşılıyor. Bu izlerin bazıları düz, bazıları zikzak şeklinde. Daire şeklinde olanlar bile var. Araştırmacılar, kayaçların yerinden hareket edebilmesi için rüzgârın hızının saatte 150 kilometre olması gerektiğini hesaplamışlar. Ama bölgede bu kadar güçlü rüzgârlar görülmüyor. Araştırmacılar kayaçların hareketinin kışın görülen buzlanmayla ilgili olabileceğini düşünüyorlar. Bunu kanıtlayabilmek için çok çeşitli ölçümler yapmışlar. Ama sonuçta, kayaçların nasıl hareket ettiği hâlâ tam olarak anlaşılamamış.
hareket halindeyken gözlemlemeyi başaramamış. Ama arkalarında bıraktıkları izlerden bazılarının birkaç kilometre yol aldığı anlaşılıyor. Bu izlerin bazıları düz, bazıları zikzak şeklinde. Daire şeklinde olanlar bile var. Araştırmacılar, kayaçların yerinden hareket edebilmesi için rüzgârın hızının saatte 150 kilometre olması gerektiğini hesaplamışlar. Ama bölgede bu kadar güçlü rüzgârlar görülmüyor. Araştırmacılar kayaçların hareketinin kışın görülen buzlanmayla ilgili olabileceğini düşünüyorlar. Bunu kanıtlayabilmek için çok çeşitli ölçümler yapmışlar. Ama sonuçta, kayaçların nasıl hareket ettiği hâlâ tam olarak anlaşılamamış.
Filler Acı Biberi Hiç Sevmiyor!
Afrika’nın bazı bölgelerinde insanlarla filler arasında bir çatışma yaşanıyor. Filler, yaşam alanları gittikçe küçüldüğü için yiyecek bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle çiftçilerin tarlalarındaki ürünleri yiyorlar. Çiftçiler de, filleri uzaklaştırmak için onları korkutmaya çalışıyor. Ancak, bunun pek işe yaradığı söylenemez. Çünkü korkan filler saldırganlaşıyor. Sonunda çiftçiler onlara ateş etmek zorunda kalıyorlar. Bir grup doğa korumacı, bu sorunu çözmek için tarlaları fillerden koruyacak bir şey bulmuşlar. Acı biber! Bibere acılığını veren “kapsaisin” adlı kimyasal maddenin kokusu filleri kaçırıyor. Doğa korumacılar, çiftçilere tarlalarının çevresinde acı biber yetiştirmeyi öneriyorlar. Bu sayede tarlalar fillerden korunuyor.
Petrol Kirliliğiyle Savaşan Robotlar
Geçtiğimiz yıl Meksika Körfezi’ndeki bir petrol platformunda bir kaza yaşandı. Bu kazada denize çok büyük miktarda ham petrol döküldü. Ham petrol birçok canlı türü için çok zehirli olduğundan araştırmacılar denizdeki petrolü temizlemenin yollarını arıyorlar. Ama işleri çok zor. Bu arada, ABD’den araştırmacılar gelecekte gerçekleşebilecek kazalarda deniz yüzeyindeki petrolü temizlemeye yarayacak robotlar geliştirmişler. Yaklaşık beş metre boyundaki bu robotlar, denizin yüzeyinde toplu halde yüzüyor. Özel emici maddelerle sudaki ham petrolü temizliyorlar. Araştırmacılar, bu robotlardan 5000 tanesinin bir ay içinde Meksika Körfezi’nde deniz yüzeyinde petrolü temizleyebileceğini hesaplamışlar.
16 Mayıs 2014 Cuma
Dünyanın En Büyük Çiçeği
Bu
fotoğrafta gördüğünüz çiçek, Asya’nın güneydoğusundaki yağmur ormanlarında yaşayan
ve nadir görülen bir bitkiye ait. Çok büyük boyutlarda beş taçyaprağı olan bu
bitki Rafflesia cinsinden bir tür. Bu cinsten olan bitkilerin gövdesi, kökleri
ve yaprakları olmuyor. Bu bitkiler, besin ve su gereksinimlerini köklerine
tutundukları başka bitkilerden karşılıyor. Rafflesia’ların çiçekleri, çürümüş
et kokusuna benzeyen kokularıyla da tanınıyor. Bu kokunun bazı böcekler için çekici
olduğu biliniyor. Bu böcekler bitkinin çiçektozlarını çiçeğe taşıyarak onların çoğalmasına
katkıda bulunuyor.
Eski Kitapların Kokusu
Kitap yapımında
kullanılan tutkal, kâğıt, mürekkep gibi maddeler zaman içinde ısı, ışık ve nem
gibi dış koşulların etkisiyle parçalanmaya başlar. Bunun sonucunda da bazı bileşikler
açığa çıkar. İngiltere’deki Londra Üniversitesi Akademisi’nde kimyacı olan
Matija Strlic ve çalışma arkadaşları bu bileşikler üzerinde bir araştırma yapmış.
Bu araştırma sonucunda eski kitaplarda 15 farklı bileşik oluştuğu belirlenmiş.
Araştırmalar eski kitapların kendine özgü kokusunun bu bileşiklerden kaynaklandığını
gösteriyor. Eski kitapların kokusunun çimen ve vanilya karışımı bir koku olduğu
belirtiliyor.
Kızıl Gezegen Mars’ın Atmosferi Bir Zamanlar Oksijen Bakımından Zenginmiş!
Günümüzde
Mars’ın atmosferinde neredeyse hiç oksijen yok. Ancak geçmişte varmış. İngiltere’deki
Oxford Üniversitesi’nin Yer Bilimleri Bölümü’nden bir grup biliminsanı, yaptıkları
araştırmada geçmişte Mars’ın atmosferinde bulunan oksijenin
Dünya’nın
atmosferindeki oksijenden çok daha önce oluştuğuna ilişkin varsayımı destekleyen
bulgular elde etti. Ayrıca bu oksijenin ortaya çıkış şeklinin Dünya’dakinden çok
farklı olduğunu da buldular. Biliminsanları gerçekleştirdikleri araştırma sırasında
Mars’tan kopup yeryüzüne ulaşan göktaşlarını ve robot uzay aracı Spirit’in gönderdiği
Mars ilişkin bilgileri incelediler. Bu araştırma sonucunda Mars’ın yüzeyindeki
kayaçların yapısının iç katmanlardaki kayaçların yapısından farklı olduğu
ortaya çıktı. Biliminsanları bu bulgudan hareketle atmosferdeki oksijenin
gezegenin iç katmanlarındaki birtakım kimyasal tepkimeler sonucunda ortaya çıktığını
tahmin ediyor. Oksijenin Dünya’da ortaya çıkış şekliyse çok farklı.
Gezegenimizdeki oksijenin ortaya çıkışınınsa canlıların fotosentez yapmasıyla
ilgili olduğu düşünülüyor. Mars’ta bugün oksijen bulunmamasının nedeni tam
bilinmiyor. Oksijenin bir bölümünün kayaçların yapısına girdiği, kalanının da
bir şekilde uzaya kaçtığı düşünülüyor.
Sivrisinekler Geceleri Daha İyi Koku Alıyor
Sivrisinekler
avlarını bulmak için kokuları izler. ABD’den araştırmacılar, sivrisineklerin en
iyi geceleri koku aldığını ortaya çıkarmışlar. Sivrisineklerin koku alma duyularının
keskinliği, koku almalarında rol oynayan bazı proteinlerin salgılanma miktarına
göre değişiyor. Araştırmacılar, sivrisineklerde bu proteinlerin geceleri daha
fazla salgılandığını, bu nedenle sivsineklerin geceleri daha iyi koku aldığını
bulmuşlar.
Balinalar da Bronzlaşıyor
Kanada
ve Meksika’dan araştırmacılar, bazı balina türlerinin de tıpkı biz insanlar gibi
güneşin etkisiyle bronzlaştıklarını ortaya çıkarmışlar. Özellikle göç ettikleri
dönemlerde balinaların rengi koyulaşıyor ve güneş yanığı nedeniyle derileri su topluyor.
Araştırmacıların bu çalışması balinaların da diğer birçok canlı gibi iklimdeki
ve atmosferdeki değişikliklere duyarlı olduğunu gösteriyor.
13 Mayıs 2014 Salı
Kurbağaların derisi neden nemlidir?
Kurbağaların derileri zar gibi ince bir yapıdadır. Derileri suyu ve havayı geçirebilir. Kurbağalar yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken suyun ve havanın bir bölümünü derileri aracılığıyla alır. Ancak bunun için derilerinin nemli olması gerekir. Tersi durumda bu yolla hava alamazlar ve yaşamları tehlikeye girer. Kurbağaların derilerinin altında bulunan salgı bezlerinden özel bir salgı salgılanır. Mukus adı verilen bu salgı, kurbağaların derilerinin nemli olmasını sağlar.
T. rex’in Bilinen En Eski Akrabası Bulundu
ABD’de Utah eyaletinin güneyindeki bir çölde 80 milyon yıl öncesine ait bir dinozor fosili bulundu. Bu fosilin bilinen en büyük etçil dinozorlardan biri olan Tyrannosaurus rex’inakrabası olduğu belirtiliyor. Sekiz metre uzunluğunda olduğu ve kütlesinin 2,5 tonu bulduğu düşünülen bu dinozor, Tyrannosaurus rex’ten yaklaşık 10-12 milyon yıl önce yaşamış.
Yeni Bir Salyangoz Türü
Hırvatistan’daki Velebit Dağları’nda derinlere inen çok sayıda mağara var. 2010 yılında bu mağaralarda yaşayan gövdesi de kabuğu yarı saydam olan bir salyangoz bulundu. Almanya’daki Goethe Üniversitesi’nden Alexander M. Weigand’ın yaptığı araştırmalar sonucunda bunun yeni bir tür olduğu anlaşıldı. Bu haber geçtiğimiz aylarda bilim dünyasına duyuruldu. Kara salyangozlarından olan bu salyangozun mağaralarda yaşayan ve çok nadir bulunan bir tür olduğu beliriliyor.
Antarktika’daki Buz Örtüsünün Altında Ne Var?
Antarktika kalın bir buz örtüsüyle kaplı bir kıta. Bu buz örtüsü sürekli yer ve şekil değiştiriyor, büyüyor ya da küçülüyor. Bu değişimler, iklim değişikliği konusunda çalışan araştırmacılar için önemli veriler sağlıyor. Bu nedenle araştırmacılar kıtadaki buz örtüsünde gerçekleşen değişimleri dikkatle izliyor. Buz örtüsünün hareketi ve kapladığı alan kadar kalınlığının bilinmesi de önem taşıyor. Buzun kalınlığının belirlenmesi içinse buz örtüsünün altındaki karaların ayrıntılı olarak haritalanması gerekiyor. Bunun için Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’ne (NASA) ait ICESat adlı uydu ve çeşitli hava araçları aracılığıyla yıllardır birçok ölçüm yapılıyor. Ayrıca bazı çalışmalar da yerde yürütülüyor. NASA, bugüne kadar elde edilen verilerden yararlanarak bir Antarktika haritası yayımladı. Bu harita buz örtüsünün gelecekte iklim değişikliğinden nasıl etkileneceği konusunda daha doğru tahminler yapılmasını sağlayacak.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Ayda su mu var?
Ay’da tahmin edilenden daha çok su olduğu
belirlendi. Ayrıca Ay’daki suyun kaynağının Dünya’daki suyun kaynağıyla benzer
olduğu da saptandı. Dünya’daki suyun kaynağının asteroitler ve
kuyrukluyıldızlar olduğu düşünülüyor.
400.000 yıllın insan fosili
Canlılar
üzerindeki genetik incelemeler 2013 yılında da sürdü. İspanya’da bir mağarada
yapılan kazılarda 400.000 yıl öncesinden kalma kemikler bulundu. Bir uyluk
kemiği üzerinde yapılan genetik
incelemeler bu kemiğin günümüzde soyu tükenmiş bir insan türüne (bilimsel adı
Homoheidelbergensis) ait olduğunu ortaya
koydu. Bu kemikten elde edilenDNA’nın bugüne dek
bulunan eneski insan DNA’sı örneği olduğu da belirtildi.11 Mayıs 2014 Pazar
Clarıty
Gelişmiş görüntüleme
yöntemleri sayesinde beynin ayrıntılı görüntüleri elde edilebiliyor. Bu görüntülerde
beyin kesitler halinde görülebiliyor. Başka bir deyişle beynin tamamını gösterebilecek
görüntüler elde etmek bu yöntemlerle mümkün olmuyor. Ancak geçtiğimiz yıl geliştirilen
CLARITY adı verilen bir yöntem sayesinde beynin üç boyutlu görüntülerini elde etmek
mümkün olabilecek. Bu yöntemin beynin diğer yöntemlere göre daha ayrıntılı
olarak incelenmesini sağlayacağı tahmin ediliyor.
Çekirdek Isınıyor!!!!!!!!!!!!!!
Dünya’nın
çekirdeğinin sıcaklığı 20 yıl kadar önce 5000°C olarak belirlenmişti. Geçtiğimiz
yıl bu sıcaklığın araştırmalar sonucunda 6000°C olarak saptandığı açıklandı. Bu sıcaklığın Güneş’in yüzey sıcaklığıyla aynı olduğu
belirtiliyor
Meteor mu geldi!!!!!!!!
2013 yılının
Şubat ayında kütlesinin yaklaşık 12.000 ton olduğu düşünülen büyükçe bir meteor
Dünya atmosferine girdi ve parçalandı. Meteorun parçaları Rusya’daki Çelyabinsk
kenti yakınlarına düştü. Çok sayıda bina zarar gördü ve yaralananlar oldu. Uzmanlar
Dünya’ya bu büyüklükteki bir meteorun en son 1908 yılında düştüğünü belirtiyor.
Bu fotoğrafta gökyüzünde meteorun geçişinin ardından kalan dumanı görüyorsunuz.
Ison Kuyruklu Yıldızı
Eylül 2012’de keşfedilen ISON Kuyrukluyıldızı’nın bugüne kadar görülmüş en parlak kuyrukluyıldızlardan biri olması bekleniyordu. Ancak bir yandan da kuyrukluyıldızın Güneş’in yakınından geçerken parçalanma olasılığının çok yüksek olduğu düşünülüyordu. Gerçekten de Aralık 2013’te kuyrukluyıldız parçalandı. Yine de çok sayıda gözlemci geçtiğimiz yıl içinde kuyrukluyıldızı gözlemleme ve fotoğraflarını çekme olanağı buldu
Yeni Uzay Aracı !!!!!!!!!!!!!
İlk defa bir uzay aracının Güneş Sistemi’nin dışına çıktığı açıklandı. Bundan 36 yıl önce Jüpiter’le Satürn’ü incelemek ve Güneş Sistemi’nin sınırlarını keşfetmek amacıyla uzaya fırlatılan Voyager 1 şu anda yıldızlararası uzayda ilerliyor. Aracın Dünya’ya göndereceği bilgiler merakla bekleniyor.
Olinguito
Geçtiğimiz yıl birçok yeni canlı türü keşfedildi. Bunlardan biri de burada fotoğrafını gördüğünüz olinguito adlı memeli türü. Güney Amerika’da, Kolombiya ile Ekvador’un yüksek kesimlerindeki ormanlarda yaşayan bu
Dünya Çocukları Haiku Yarışması
Japon Havayolları (JAL) Vakfı tarafından iki yılda bir düzenlenen Dünya Çocukları Haiku Yarışması’nın bu yıl 13.’sü gerçekleştiriliyor. Haiku Japon edebiyatına özgü bir şiir türüdür. Haikularda mısralar üç dizeden oluşur. Birinci ve üçüncü dizelerin beş, ikinci dizenin de yedi heceden oluşması gerekir. Bu yılki yarışmanın konusu “Düşler”. Yarışmaya dünyanın her yerinden altı ile on beş yaş arasındaki çocuklar ve gençler katılabilecek. Yarışmaya katılmak isteyenler haikuları anadillerinde yazabilecek. Bu haikular İngilizce ve Japonca’ya çevrilerek yarışma jürisine iletilecek.
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Mavi Morfo Kelebeği
Orta ve Güney Amerika’da yaşayan mavi morfo kelebeği kendine özgü parlak mavi bir
renge sahiptir. Biliminsanları bu rengin pigment denilen kimyasal renk maddelerinden
değil, kanatlardaki pulların yapısından kaynaklandığını bulmuşlar. Birbirine paralel
dizilmiş çubuklar ve bunların arasındaki oyuklu yapıdan oluşan pullar mavi ışığı yansıtır ve
diğer renklerdeki ışığı soğurur. Bu da kelebeğin kanatlarının mavi görünmesini sağlar. Bu
yapılar aynı zamanda kelebeğin kanatlarının su tutmamasını da sağlar.
Doğa her zaman biliminsanları için esin kaynağı oldu. Nanoteknoloji
alanında çalışan biliminsanları için de öyle. Bu alanda çalışan
biliminsanları doğadaki canlılardan esinlenerek yeni ürünler geliştirmeye
çalışıyorlar. Bu canlılardan biri de mavi morfo kelebeği. Gelin bu kelebeğin
kanatlarındaki pulların yapısına ve biliminsanlarının bu pullardan
esinlenerek neler yapmayı düşündüklerine birlikte göz atalım.
renge sahiptir. Biliminsanları bu rengin pigment denilen kimyasal renk maddelerinden
değil, kanatlardaki pulların yapısından kaynaklandığını bulmuşlar. Birbirine paralel
dizilmiş çubuklar ve bunların arasındaki oyuklu yapıdan oluşan pullar mavi ışığı yansıtır ve
diğer renklerdeki ışığı soğurur. Bu da kelebeğin kanatlarının mavi görünmesini sağlar. Bu
yapılar aynı zamanda kelebeğin kanatlarının su tutmamasını da sağlar.
Doğa her zaman biliminsanları için esin kaynağı oldu. Nanoteknoloji
alanında çalışan biliminsanları için de öyle. Bu alanda çalışan
biliminsanları doğadaki canlılardan esinlenerek yeni ürünler geliştirmeye
çalışıyorlar. Bu canlılardan biri de mavi morfo kelebeği. Gelin bu kelebeğin
kanatlarındaki pulların yapısına ve biliminsanlarının bu pullardan
esinlenerek neler yapmayı düşündüklerine birlikte göz atalım.
Dünyanın En Küçük Kuşu
Güney Amerika kıtasında, Küba’daki ormanlarda yaşayan bu arı sinek kuşu, bilinen en küçük kuş türü. Erkek arı sinek kuşlarının boyları 5-6 cm, kütleleri de yaklaşık 2 gram. Dişilerse biraz daha büyük.
Dünyanın En Küçük Yılanı
Küçücük Bir Yılan Bu fotoğrafta bilinen en küçük yılan türünü görüyorsunuz. Boyu yaklaşık 10 cm olan bu yılan Güney Amerika yakınındaki Barbados Adası’nda yaşıyor.
Dünyanın En küçük Maymunu
Cüce ipek maymunu Güney Amerika kıtasındaki yağmur ormanlarında yaşıyor.Kuyruğu hariç boyu yaklaşık 15 cm. Bu türün kuyruğu 23 cm kadar olabiliyor.Cüce ipek maymununun kütlesi de yaklaşık 100 gram.Burada bir cüce ipek maymunu ve yavrusunu görüyorsunuz. Bu fotoğrafta bir araştırmacının
elinde gördüğünüz de yedi haftalık bir cüce ipek maymunu yavrusu.
elinde gördüğünüz de yedi haftalık bir cüce ipek maymunu yavrusu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)